top of page

Kahkahanın ve Cesaretin İpi Beş Kat Etekle Gökyüzüne Tırmanan Cholitas Kadınlarının Ellerinde

  • Yazarın fotoğrafı: BiModaHayat
    BiModaHayat
  • 3 Eyl
  • 4 dakikada okunur

And Dağları’nın yükseklerinde, rüzgâr yalnız kayalara değil, yüzyıllardır kulaktan kulağa taşınan bir cümleyi de yoğuruyor: “Bu iş bizlik değil.” Cholitas Escaladoras de Bolivia, o rüzgârın yönünü değiştiriyor. Aymara kadınları, melon şapkaları ve kat kat pollera etekleriyle tırmanırken yalnızca bir dağa değil, bir algıya da meydan okuyor: Kadınların dünyası mutfakla, çocuk bakımıyla sınırlı değildir. Onların dünyası, gökyüzü kadar geniştir.


ree

Kimdir Bu Cholitas? Köken ve Kültürel Bağlam


Cholitas, Bolivya’da özellikle Aymara ve Quechua kökenli yerli kadınlara verilen bir isim. 19. yüzyılda İspanyol sömürgeciliğinin ardından bu terim, aşağılayıcı bir anlam taşıyordu; şehirlerde yaşayan yerli kadınlar hem görünüşleri hem de toplumsal rolleri nedeniyle dışlanıyordu. Ancak 20. ve 21. yüzyılda bu kelime, bizzat kadınların sahiplenmesiyle bir direniş ve gurur sembolüne dönüştü.


Geleneksel kıyafetleri—pollera adı verilen geniş etekler, alpaka ya da lama yününden şallar, renkli bluzlar ve melon (bombin) şapkaları—sömürge döneminde zorla giydirilmişti. Zamanla, bu kıyafetler yerli kimliğin güçlü bir simgesine evrildi. Pollera, artık sadece bir giysi değil; kökenlere, kültürel sürekliliğe ve kadın dayanışmasına dair bir manifestoydu.


Cholitalar uzun süre ev içi rollerle sınırlanmış, kamusal alanda görünmez kılınmıştı. Oysa bugün yalnızca dağcılıkta değil; siyasette, medyada, sporda ve sanat dünyasında da giderek daha görünür hale geliyorlar. Özellikle 2006’da Evo Morales’in devlet başkanlığıyla birlikte yerli kimliğin kamusal görünürlüğü arttı, bu da Cholitaların kendi kültürlerini gururla ifade etmelerinin önünü açtı.


Cholitas Escaladoras de Bolivia grubu ise 2015’te kuruldu. Önceleri kocalarının rehberlik yaptığı dağ turlarında yalnızca yemek hazırlayan ya da kamp düzenleyen “destekçiler” konumundaydılar. Daha sonra ipi ellerine aldılar. Aldıkları teknik eğitimle Bolivya’nın en yüksek zirvelerine—Huayna Potosí (6.088 m), Illimani (6.438 m), hatta Aconcagua (6.961 m, Arjantin)—kendi kültürel kıyafetleriyle tırmanarak dünyaya ilham oldular.


Bugün Cholitas, yalnızca “geleneksel kıyafetiyle dağa çıkan kadınlar” değil; aynı zamanda bir sosyal dönüşümün aktörleri, kültürel kimliğin sürdürülebilirliğinin yaşayan kanıtlarıdır.

 

Gelenek—Ağırlık Değil, Kanat

Pollera eteklerinin her katı, bir kimlik katmanıdır. Sert kumaşın ve alpaka yünlü şalların altında yalnızca sıcaklık saklı değildir; ninenin iğnesinden kızın hayaline uzanan bir süreklilik de vardır. Zirveye doğru adım atarken etekler rüzgârda açılır; bir çiçeğin yaprakları gibi—yalnız süs değil, dayanıklılık ve işlevdir bu. Dağ, şıklıktan anlamaz; ama malzemenin, ritmin ve sürekliliğin dilini bilir. Pollera bu dili iyi konuşur: tamir edilir, yamalanır, yeniden şekillendirilir. Hızla tüketilen, bir sezon için üretilen kıyafetin karşısına; onarılabilen, devredilebilen, anısı ve ömrü uzun bir parça koyar.



Sürdürülebilirlik çoğu zaman karmaşık kavramlarla anlatılır. Oysa And yaylalarında bu kavram, avuç içi kadar somuttur. Yerel lifler, yerel zanaat, uzun kullanım... Kıyafet, tüketilecek bir nesne değil, korunacak bir hafıza olarak düşünülür. Pollera, “yavaş”ın ağırlık değil, güç olduğunu ispatlar. Üstelik bu güç yalnız bedenleri değil, toplulukları da ısıtır.


Zirveye Giden Yol, Evin İçinden Geçer

Cholitalar, tırmanışa başlamadan önce çoğu zaman gündeliğin ritmini tamamlar. Çocukların kahvaltısı, evin düzeni, yaşlıların ilacı, toplumsal rol beklentileri; yük gibi omuzlarına biner. Ama sonra ipler hazırlanır, düğümler kontrol edilir, adımlar sıkılaşır. Zirveye giden patika, ev içinin görünmez emeğiyle başlar; tam da bu nedenle zirvede dalgalanan sevinç, bir spor başarısından daha fazlasıdır. Bu, “ben de varım” diyen bir varoluş cümlesidir.


Onların her adımı, ev içi emeğin değerini inkâr etmeden, o emeğin tek kimlik belirleyicisi olmasına itiraz eder. “Sadece şu” ya da “ancak bu” diye daraltılmış kadınlık kalıplarını genişletirler. Dağda, erkek meslektaşlarının kanıtladığını aynı ustalıkla kanıtlar; ipi tutar, rotayı okur, fırtınayı ölçer, ritmi korurlar. Başarıları, birilerinin yetersizliğini değil, herkesin potansiyelini işaret eder.


ree

Kıyafetin Etiketi Değil, Etik’i

Modern moda dünyası, “etnik”i çoğu zaman bir desen ya da trend etiketi gibi kullanır. Oysa Cholitalar’ın kıyafetleri “kültürel öğe” olmanın ötesinde bir ekosistemdir: yerel üretici, yerel iklim, yerel zanaatkâr ve çok nesilli kullanım ağı. Bu ağın içinde adalet sorusu belirir: Lif kimin elinden çıkıyor? Zanaatkâr emeğinin karşılığını alıyor mu? Kıyafet, giyenin bedenine ve kültürüne uyum sağlıyor mu?


Cholitalar, görünürlükleriyle bu soruları yüksek irtifaya taşıyor. Pollera’yı dağa “uyarlamak” için yapılan küçük değişimler—kemerlerin güçlendirilmesi, katların tırmanış ritmine göre düzenlenmesi, şalın rüzgârla uyumu—kültürel uyarlamanın tek yönlü bir “modernleştirme” değil, karşılıklı bir öğrenme olduğunu gösteriyor. Bu, sürdürülebilirliğin en sahici hali: teknoloji ile geleneğin didişmeden, birbirini güçlendirerek buluşması.


ree

Kahkahanın İpi

Dağda kahkaha hafiflik değildir; nefesin ritmidir. Yüksek irtifada, kelimeler bazen eksik düşer, bazen yanlış anlaşılır—“rich” mi “grinch” mi, fark etmez. Bir kelimenin tökezlediği yerde gülüş devreye girer, ekip olmanın sessiz antlaşmasını hatırlatır. Kahkaha, tıpkı sağlam bir düğüm gibi; ipi güvenli kılar, aradaki mesafeyi kısaltır. Dil sürçer, rüzgâr eser, ama birlikte olma iradesi sürçmez. Belki de en sürdürülebilir enerji budur: neşenin direnci.


Kültürel Miras

“Geleneksel kıyafetlerimizi asla geride bırakmamak” bir romantizm değil, bir yön bulma cihazıdır. Dağda rota kaybedilebilir; sis çöker, izler silinir. Ama kimlik, yön duygusunu canlı tutar. Köklerin ağırlığı omzu çökertmek yerine adımı sabitler. Zirveye varmak, mirası sırtlamak değil; mirasla birlikte yükselmektir.


Bu yükseliş, dünyaya iki önemli mesaj gönderir:

  1. Sürdürülebilirlik, doğru kumaş ya da “doğru” marka seçmekten ibaret değildir; toplulukların bilgi birikimine, üretim adaletine ve uzun ömürlü kullanıma dayanan bir yaşam pratiğidir.

  2. Kadınların güçlenmesi, “erkeklerin alanına girmek” değil; herkesin ortak alanını genişletmektir. Ev işleriyle sınırlanmış rolleri aşarken, o görünmez emeğin değerini de inkâr etmeden, üstüne yeni anlam katmaktır.


Zirveden Aşağı Bakan Değil, Zirveyi Aşağı Çeken


Cholitas Escaladoras, Huayna Potosí ve Illimani gibi zirvelere çıktıklarında, yalnız fotoğraf karelerini değil, mümkün olanın sınırlarını da değiştirirler. Zirve artık yalnızca sporcuların, yalnızca erkeklerin ya da yalnızca “doğru” ekipmana sahip olanların mekânı değildir. Zirve, pollera katlarının rüzgârıyla aşağı çekilip gündeliğin içine taşınır: okula giden bir kız çocuğunun hayaline, tezgâh başındaki zanaatkârın sabrına, ev içindeki emeğin görünürlüğüne.


Dağcılık kültürü, çoğu zaman hız, hafiflik ve minimalizm üzerinden konuşulur. Cholitalar ise başka bir metrik önerir: dayanıklılık, onarım ve kök. Bu metrik, sadece dağa değil, dünyaya da iyi gelir. Çünkü gezegenin ihtiyacı daha çok “yeni” değil, daha uzun süren “iyi”dir.


Hepimizin Zirvesi

Bu hikâye, birkaç cesur kadının kişisel serüveni olmaktan çok, bir topluluğun geleceğe yazdığı mektuptur. Okuyucu olarak bize düşen, bu mektubu yalnızca alkışlamak değil, içindeki çağrıyı duymaktır: Gardırobumuzu, alışkanlıklarımızı, emekle kurduğumuz ilişkileri yeniden düşünmek. Sürdürülebilirliği vitrinden çekip hayata, dağın yüksekliğinden indirip evimizin içine taşımak.


Cholitas Escaladoras her adımlarında şunu hatırlatıyor: “Zirve” bazen ışıltılı bir hedef değil, çok tanıdık bir jesttir—yırtığı dikmek, kumaşı paylaşmak, yükü bölüşmek, kahkahayı çoğaltmak. Ve hepimiz, kendi zirvemize bu jestlerle yaklaşırız. Pollera’nın katları arasında saklı ısı, belki de en çok buna yeter: dünyayı, birlikte yaşanır kılmaya.

Yorumlar


Top Stories

1/51
bottom of page