Son dönemde moda dünyasında dikkat çeken bir iddia konuşuluyor. “Giysiler, özel işlenmiş kumaşlar aracılığıyla, havadaki kirleticileri (örneğin CO₂, NOx, VOC’ler) yakalayabilir ya da dönüştürebilir hale gelebilir.” Bu düşünce, tekstilden hava kalitesine geçiş yaparak "aktif giysi yüzeyi" kavramını gündeme getiriyor.
Paris Moda Haftası - Stella McCartney PURE.TECH
Teknoloji Ne Diyor?
Paris Moda Haftası her zaman bir gösteri sahnesi olmuştur. Ancak bazı tasarımcılar, tekstile farklı bir vizyon kazandırmak ve hızla tükenen kaynaklara dikkat çekmek amacıyla, moda ve sürdürülebilirlik ekseninde güçlü koleksiyonlar sunuyor. Bu sene Paris Moda Haftası’nda bu tasarımcılardan biri Stella McCartney’di.
Stella McCartney’nin Paris Moda Haftası’nda tanıttığı “PURE.TECH” tabanlı hava temizleyici denim koleksiyonu da bu düşüncenin güncel örneklerinden biri.
Paris Moda Haftasında özel bir koleksiyon sunan PURE.TECH, yaşam ömrü boyunca karbon dioksit (CO₂), azot oksitler (NOx) ve uçucu organik bileşikleri (VOCs) adsorbe etme ve “zararsız bileşiklere dönüştürme” kapasitesi iddiasıyla gündeme geldi.
Marka resmi sitesinde, bu formülün tekstillere “foulard, padding, kaplama gibi süreçlerle uygulanabileceği” yazılıyor. Yani teknoloji, su bazlı bir karışımın kumaşa emdirilmesi ve yüzeyde sabitlenmesi yoluyla, denim gibi materyallere kalıcı bir hava arıtma özelliği kazandırıyor.
Bunu da ISO/IEC 17025 gibi laboratuvar onaylı testlerle performansı doğruladıklarını söylüyor. Stella McCartney’nin SS26 (Yaz 2026) koleksiyonunda bu teknolojiyi kullandığı ve yapılan deneylerde kumaşın 10 saat içinde 2245 ppm seviyesinde CO₂ azaltımı sağladığı bildiriliyor.
Markanın verdiği teknik bilgiler ve raporlar, projenin tamamen reklam ya da “yeşil yıkama” (greenwashing) olmadığını, belirli derecede bilimsel testlerle desteklendiğini gösteriyor. Ancak bu test sonuçları genelde laboratuvar ortamında, kontrollü koşullarda elde edilmiş değerler. Gerçek dünyada performans, rüzgar, hava dolaşımı, giysi yüzeyi büyüklüğü gibi faktörlere bağlı olarak bu değerlerin de değişebileceğinin altını çiziyor.
Sınırlar, Sorular ve Şüpheler
Teknoloji ne kadar umut verici olursa olsun, pratik açıdan birçok soru hâlâ açık durumda:
Etki Ölçeği
Bir pantolon ya da ceket ne kadar hava temizleyebilir? Şehir havasındaki kirleticileri anlamlı düzeyde azaltacak kapasiteye sahip olması için birçok giysinin aynı anda çalışması mı gerekir? Bu nokta henüz net değil.
Dayanıklılık ve Performans Süresi
Kaplama (coating) zamanla aşınabilir, yıkanma, sürtünme, UV ışınları gibi dış etkenler teknolojinin etkinliğini düşürebilir. Giysi ömrü boyunca ne kadar süreyle aktif kalabileceği ve performansı koruyabileceği kritik bir soru.
Enerji ve Kataliz Gereksinimleri
Doğrudan “adsorptif kataliz” ve “fotokataliz” gibi mekanizmalar kullanıldığı söyleniyor. Ancak bu tür kimyasal reaksiyonlar bazen ışık, nem, enerji ya da katalizör gerektirir. Bu süreçlerin giysi üzerinde “pasif” şekilde işletilmesi (yani kullanıcıdan ekstra enerji harcanmadan) teknolojiyi gerçekten sürdürülebilir kılar mı?
Sağlık ve Güvenlik
Kirleticileri geçici olarak yakalayıp daha az zararlı maddelere dönüştürmek bir şey; bunların tekstil yüzeyinde tutulması veya dışarı salınmaları başka bir şey. Ayrıca, kullanılan malzeme, kaplama ya da katalizör bileşenlerinin ciltle teması, terleme koşulları gibi etkenlerle reaksiyondan etkilenip istenmeyen yan ürün oluşturması riski de göz önünde tutulmalı.
Maliyet ve Ölçek
Bu tür gelişmiş teknolojileri seri üretim, tedarik zinciri entegrasyonu, kalite kontrolü gibi süreçlerle maliyet açısından sürdürülebilir hale getirmek büyük bir zorluk olabilir. Yüksek fiyat etiketi, yaygın benimsenmeyi sınırlayabilir.
Moda, Sürdürülebilirlik ve Yeni Teknolojilerin Sınırları
Stella McCartney uzun yıllardır moda ve çevresel etik arasındaki uçurumu kapatmaya çalışan, sürdürülebilirlik işini marka kimliğinin temeline yerleştiren bir isim. Bu adım, moda dünyasında “fonksiyonel moda” (fashion as functional device) çağrısının gerçekten mümkün olduğunu gösteren bir gelişme.
Bu dönüşümün sembolik değeri büyük: giysi sadece bir dış giyim eşyası olmaktan çıkıp, mikro ölçekte “hava kalite modülü” haline geliyor. Bu, moda endüstrisinin klasik-dışavurumcu yaklaşımından teknoloji-misyon merkezli bir paradigmanın doğuşuna işaret ediyor.
Ancak, sembolizmin ötesinde veriye dayalı ilerleme şart. Sektör, bu tip yenilikleri yalnızca pazarlama söylemi olarak kullanmaktan kaçınmalı; bağımsız testler, kullanıcı deneyimleri, şeffaf performans raporları talep edilmeli.
Kısaca özetlemek gerekirse: evet, teoride giysilerin hava temizleyebilmesi mümkün — ancak bunun pratik, güvenli, sürekli ve ekonomik olarak uygulanabilir olması için hâlâ çok yol var. Stella McCartney’nin girişimi, bu yolun en ileri uçlarından birini temsil ediyor; hâlâ bir prototipten ziyade “vizyon ürünü” olarak da düşünülebilir.
Bu alanda geleceği belirleyecek asıl unsurlar:
Bağımsız bilimsel testlerle doğrulanan performans verileri
Üretim ölçeğine uygun maliyetli süreçler
Dayanıklılık, kullanıcı güvenliği ve çevresel denge
Moda endüstrisinin ticari beklentileriyle teknoloji entegrasyonu
İspanyol moda markası Mango, tedarik zincirinde izlenebilirliği artırmak amacıyla TextileGenesis platformuna katıldı. Bu sistemle şirket, doğal ve hayvansal lifler, sentetik ve hücre-temelli (man-made cellulosic) elyaflar ile deri ürünlerinin üretimden nihai ürüne kadar izlenmesini sağlayacak.
Nature dergisinde yayımlanan yeni bir araştırma, ikinci el kıyafet satın almanın gerçekten yeni kıyafet tüketimini (ve dolayısıyla çevresel etkiyi) azaltıp azaltmadığını inceliyor.
Moda dünyasının en inatçı sorunlarından biri, rengin bedelidir. Bir tişörtün canlı tonunu elde etmek için kullanılan kimyasallar, litrelerce suya karışır; atık sular ise tatlı su kaynaklarını sessizce kirletir. Fakat Leeds Üniversitesi’nden doğan yeni bir girişim, bu tabloyu kökten değiştirmeye hazırlanıyor: SwitchDye.
Yorumlar