Avrupa Birliği'nde bu yıl yürürlüğe giren düzenlemelerle birlikte tekstil atıkları için ayrı toplama zorunluluğu başlatıldı. Bu adım, döngüsel ekonomi hedefleri doğrultusunda atılmış önemli bir çevresel politika hamlesi olarak öne çıkarken, İsveç gibi önde gelen ülkelerde altyapı kapasitesinin bu değişime ayak uydurmakta zorlandığı görülüyor.
Özellikle Stockholm başta olmak üzere pek çok bölgede, geri dönüşüm merkezleri gelen tekstil miktarındaki büyük artış nedeniyle adeta kilitlenmiş durumda. Stockholm Vatten och Avfall bünyesinde görev yapan tekstil atıkları uzmanı Karin Sundin, yılın ilk iki ayında toplanan tekstil hacminin geçtiğimiz yıla göre %60 arttığını belirtiyor. Artış, vatandaşların yeni uygulamaya hızla uyum sağladığını gösterse de sistemin bunu kaldıramayacak kadar hazırlıksız olduğu da bir gerçek.
Toplanan giysilerin yaklaşık %60-70’i yeniden kullanılabiliyor, %20-30’u ise dolgu malzemesi veya yalıtım ürünlerine dönüştürülüyor. Enerjiye dönüştürülmek üzere yakılan kısmın oranı ise %10 civarında. Bu oran, önceki yıllarda tekstillerin sistematik olarak doğrudan yakıldığı düşünüldüğünde ilerleme olarak yorumlansa da, uzun vadeli çözüm olmadığı açık.
Yapısal Eksiklikler ve Dışa Bağımlılık
İsveç’in en büyük sorunlarından biri ise tekstil ayıklama altyapısının yetersizliği. Yerel belediyeler, gelen yoğunluk karşısında zorlanırken; İsveç, kullanılmış giysilerin büyük kısmını Litvanya gibi ülkelere ihraç etmek zorunda kalıyor. Bu süreçte ayrıştırma, yeniden kullanım veya yakma işlemleri yurt dışında yapılıyor. Bu, hem maliyetleri artırıyor hem de sorumluluğun başka ülkelere devredilmesi anlamına geliyor.
Hızlı Moda Üzerindeki Baskı Artıyor
Yeni düzenlemeler yalnızca tüketiciyi değil, markaları da sorumluluk almaya zorluyor. Şubat ayında Avrupa genelinde varılan ön anlaşma, moda markalarını sattıkları ürünlerin kullanım ömrü sona erdiğinde devreye girmeye mecbur kılıyor. Buna göre; giyim devleri toplama, ayırma, geri dönüşüm ve yeniden kullanım faaliyetlerine mali katkı sunmak zorunda kalacak. Hedef, üretici sorumluluğunun yasal zeminde netleştirilmesi.
İsveç merkezli H&M, bu süreci desteklediğini açıklarken, uzmanlar bunun yeterli olmadığını düşünüyor. İsveç Çevre Koruma Ajansı’ndan Yvonne Augustsson, yalnızca bir tişörtün üretiminde kullanılan su miktarının 2.500 litreyi bulduğunu; ortalama bir kıyafetin sadece 30 kez kullanıldığını hatırlatarak, “Kullanım sayısını iki katına çıkarmak bile iklim etkisini yarıya indirebilir,” diyor.
Tüketici Davranışı Değişmeden Dönüşüm Tamamlanmaz
Bu tablo, hızlı modanın yalnızca bir üretim modeli değil; aynı zamanda bir tüketim alışkanlığı olduğunu bir kez daha gösteriyor. İsveç Doğa Koruma Derneği Başkanı Beatrice Rindevall, “Her birey yılda en fazla beş yeni kıyafet almalı,” diyerek tüketim kültürünün de yeniden tanımlanması gerektiğini savunuyor.
İsveç’te pek çok gönüllü ve sivil oluşum, kıyafet takası gibi alternatif tüketim modelleri geliştirerek toplumsal farkındalık yaratmaya çalışıyor. Linköping’de bir üniversite kampüsünde gönüllüler tarafından yürütülen değişim mağazası buna örnek. Amaç, insanlara yalnızca geri dönüşümü değil, gerçek bir alternatifi de sunmak.
Bu gelişmeler, sadece bir ülkenin atık yönetim sorununu değil; moda sektörünün geleceğine dair daha radikal bir dönüşüm ihtiyacını ortaya koyuyor. Döngüsel ekonomi, yalnızca bir vizyon değil; artık operasyonel zorunluluk. Markaların, tedarik zincirlerinden ürün tasarımına, satış sonrası süreçlerden tüketici iletişimine kadar tüm süreçleri yeniden düşünmeleri gerekiyor.
Comments