İstanbul’da bir sabah düşünün.Galata Kulesi sisin içinden zar zor seçiliyor, boğazda martılar kahve kokusuna karışan bir fon sesi gibi… Ve bir yerde, küçük bir atölyede, normalde çöpe gidecek birkaç kahve kapsülü, elinde kalem olan bir sanatçının masasının üzerinde yeni bir hikâyeye hazırlanıyor.
Sürdürülebilirliği odağına alarak daha iyi bir dünya için çeşitli projelere imza atan Nespresso Türkiye, sanatçı Cem Güventürk ile bir araya gelerek kahve kapsüllerini sanata dönüştürdü. Nespresso Türkiye’nin, sanatçı Cem Güventürk ile yaptığı bu iş birliği sürdürülebilir sanatın şehirle kurduğu bir diyalog aslında.
Çünkü burada sadece kahve kapsülleri geri dönüştürülmüyor; İstanbul’un hafızası, kahve kültürünün kökleri ve geleceğe dair bir umut duygusu da yeniden şekilleniyor.
Yüzyıllardır ticaret yollarının kesiştiği bu şehir, kahvenin de kaderini belirleyen yerlerden biri. Dünyanın ilk kahvehanelerine ev sahipliği yapmış, sohbetin, düşüncenin, karşılaşmaların kokusunda hep kahve var olmuş. Bugünse aynı şehirde, sonsuz kez geri dönüştürülebilen kapsüller, Galata Kulesi’ne, Kız Kulesi’ne, iki yakayı birbirine bağlayan köprülere dönüşüyor. Yani bir bakıma, İstanbul’un simgeleri sadece çizilmiyor; alüminyumun döngüselliğiyle birlikte yeniden inşa ediliyor.
Bu noktada bizim için asıl kritik olan şey şu:
Sürdürülebilirlik yalnızca karbon ayak izini azaltmak, atığı yönetmek ya da geri dönüşüm kutularını çoğaltmak değil. Aynı zamanda insanların hayal gücüne dokunmak, şehirle kurdukları bağı güçlendirmek ve dönüşümü estetik bir dille anlatmak.
Cem Güventürk’ün işi tam da burada devreye giriyor. Kapsüller, bir sabah uykusuzluğunu gidermek için içilen kahvenin sessiz tanığı olmaktan çıkıp; İstanbul’un ruhunu taşıyan, bakıldıkça düşündüren küçük heykellere dönüşüyor.
Kahve içme ritüelinin son halkası olan “kapsülü çöpe atmak”, yerini “Acaba bunu neye dönüştürebiliriz?” sorusuna bırakıyor. İşte sürdürülebilir sanat, tam da bu sorunun içinde büyüyor.
Bu projeyi, Nespresso’nun World Explorations serisindeki Istanbul Espresso’yla birlikte düşündüğümüzde,
Bir yudumda İstanbul’un tadı, Bir eserde İstanbul’un hafızası, Bir kapsülde döngüsel geleceğin ihtimalini hissettirmiyor mu?
Bağdat Caddesi, Vadistanbul ve İstinye Park’taki Nespresso butiklerinde sergilenen bu eserler, kahveseverlere
“Kullandığın şeyler, bitti sanırken aslında yeni bir hikâyeye başlayabilir.” mesajını da veriyor.
BiModaHayat olarak sürdürülebilir sanata tam da bu yerden bakıyoruz:
Atığın son değil, yeni bir anlatının başlangıcı olduğu yerden.
Şehirlerin sadece betonla değil, döngüsel tasarımla da inşa edilebileceği fikrinden.
Markaların iletişim dilini, “kampanya”dan “kültürel katkı”ya taşıyan örneklerin öneminden.
Bugün kullanılan her kapsül, her ambalaj, her malzeme; ister moda, ister tasarım, ister kahve dünyası olsun, potansiyel bir hikâye barındırıyor. Önemli olan, bunu görmeye niyet etmek ve bu hikâyeyi sanatla, mizahla, duyguyla anlatabilmek.
Nespresso x Cem Güventürk iş birliğini biz, “sürdürülebilirliğin vitrine çıkması” değil, sürdürülebilirliğin şehre, sanatın kalbine ve gündelik ritüellerimize sızması olarak okuyoruz.
Ve belki de en güzel soru şu:
Bir dahaki kahvenizi içerken, biten kapsülünüze bakıp, o kapsülü siz nasıl bir hikâyeye dönüştürebilirsiniz? ☕✨
Son bir not: Eğer ben bunu geri dönüşüm olarak değerlendirmek istiyorum dersen de, kullanılmış kahve kapsüllerini toplama alanlarına teslim ederek Nespresso’nun geri dönüşüm hareketine ve kaynakların sürdürülebilirliğine destek olabilirsin
Yorumlar